Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Asıl mesele

30 Aralık 2014 - 22:45 Yorum: 10

1993 yılı…

Öğlen okul çıkış saati...

Acı bir fren sesi duyulur.

Merakla oraya yönerilir.

Tıka basa dolu olan belediye otobüsün içinde insanlar birbirinin üzerine yığılıvermiş bir şekilde...

Otobüsün önünde uzun boylu, uzun saçlı, elinde uzun bir asa olan garip kıyafetlı 25-30 yaşlarında bir adam; belediye otobüsün ön tarafına yaslanıverir bir aczimendi gür bir sesle:

“Tağut sistemin kurallarına uymayız…”

“Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendisidir” diye haykırır.

Şoför pendereden bağırır, kendisine trafik işaretini gösterir, geçiş hakkının kendisine ait olduğunu bağırarak ifade etmeye çalışırken, yolcular da hep bir ağızdan bir şey söyleniverirler.

 Ama bizim mücahitin hiç umurunda mı?

Etrafında oluşuveren kalabalıktan haz almış olmalı ki o slogan atmaya devam eder.

Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla dercesine  “Hadi ez de geç…. Biz küfrün sistemine uymayız...” nevinde nutuklar atar…

O an, kendilerine karşı  biracık varolan sempatim yok olup gitti elhamdülillah.

Zira o yıllarda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bizler mücahitler; onları asrı saadetin giyim kuşamını günümüzde yaşatan, bir sünneti  günümüz ihya eden kahraman mücahitler olarak görürdük.

Ama bu günlerde olduğu gibi ahhh bu cemaat var ya bu cemaat, hizmet hareketi, camia (acaba modaya uyup ben de pararel yapımı desem  ey okur!) bu gün olduğu gibi ortalığa fitne saçıyordu(!)

“Bu tarz bir giyimin ne bir sünnet; bu yolun ne bir sünneti seniye yolu ve nede bu metodun Bediüzzaman’ın metodu olmadığını söylüyorlardı.

 Bu derin yapıların işidir. Sakın ola ki onlara beraber olmayın. Dikkatli olun” derlerdi.

Tabi bizler bu ikazları daha çok cemaatler arasındaki çekememezliğe bağlardık ve biraz da “bir müslüman bir diğer müslümanı niye desteklemez ki” diye kendimizce hizmet hareketini yargılardık, suçlardık…

Hizmet hareketine gönül vermiş olanların ikaz ve uyarıları, (bu gün kimilerin dillendirdiği gibi nifak, fitne, arkadan hançerleme, ihanet… )  sadece bu olay ve ikazla da sınırlı değildi elbet…

O yıllarda islami camiada moda olan hizbullah mahreçli ezgilerlerin dinlenilmesini tasvip etmezlerdi.  

Hizbullah’ın PKK’ya karşı aynı eller tarafından kurulmuş olduğunu iddia ederlerdi… (bak hele şu işe acaba bütün bu istihbarat bilgileri kim ve nasıl tarafında sızdırılıyordu acaba akıl erdirmek mümkün değil)

Ölme ve öldürmenin -velev ki cihat adına dahi olsa- şiddetin her türlüsüne karşı olmak gerektiğini söylerlerdi.

“Yeşil pop” diye bir ezgi furyası başlamıştı  o zamanlar…

Bu tür müziklerin de dinlenilmesini hoş görmezlerdi.

Köksüz, ruhsuz, güne birlik bir sanatın olamayacağı söylerlerdi ve sanatın evrensel olduğunu söylerlerdi. Böyle köksüz, estetikten uzak, sadece ideolojilere dayalı sanatın, müziğin evrensel olamayacağını söylerlerdi. Kişi mûsikî ihtiyacını Mustafa İsmail, Abdussamet dinleyerek giderebileceğini telkin ederlerdi.

Bu telkinlere karşılık bu kez de “Kuran’ın bu niyetle (ruhun ihtiyacı karşılama nevinde) dinlenilmesi caiz midir, değilmidir?  gibi derin fıkhi tartışmalara dalardık…

Anlayacağınız bu gün cemaate isnad edilen suçlar yeni değil…

Kimilerince, O zamanlar Özal’ı destekledikleri için küfür cephesinde idiler…

 Risale okuyup Afkan cephesineki mücahit kardeşlerimize mücahit olarak gitmedikleri için düzenin adamları idiler…

 Oy kullandıkları için tağut düzenin kuklaları…

 Hocaefendinin vazlarına gittikleri için himmet adı altında toplanan zekatları keyiflerince harcayan menfaatciler…

Güzel ve şık giyindikleri, sakal bırakmadıkları için Kuran ve sünnetten uzak…

Evleri-yurtları, dershaneleri  güzel-bakımlı oldukları için Kuran ve Sünnete aykırı bir lüks hayat içindeydiler…

Akşamları sohbet adı altında yeme içme seyansları düzenledikleri için zevkü sefası içindeydiler…

Okul, kolej, dershane açtıklarından dolayı Bediüzzamanın yolunda sapmış nurcu olmayan bir grup idiler…

Seyyit Kutup, Hasan El Benna okumadıkları için de tağutların, sistemin kulu ve kölesi idiler…

Darul harp diyarı olan bir yerde Cuma namazı kıldıkları için, camiye gittikleri için devletin düzenin adamı idiler…

Okul ve dershanlerinin başarısı, o zamanlar soru çalma furyasını çıkarmak akledilmediğinde, zeki ve başarılı öğrencileri kafalayıp beyinlerini yıkadıkları içindi…

 Anlayacağınız tarih tekerrür ediyor…

28 Şubat sürecinde sağa sola savruluveren; cemaatin arkasına sinen o günün mücahitleri, bugün mütahit ve beyaz müslümanları eski söylemlerini üst perdeden tekrarlıyorlar sadece…

 Dünün aczimendilerine, Müslüm Gündüzlerine, Ali Kalkanlarına, Fadime Şahinlerine verilen rol bu gün başka birilerine  ihale edilmiş gibi görünüyor...

Ve bugün dünden daha çok, Kuran’ın elmas hakikatlerini, hak ve hakikati düşmanlara değil başta nefsimiz olmak üzere ahmak, yobaz, din tacirlerine karşı haykırma zamanıdır…

Asıl mesele; İslamı, Kuranı kurtarma değil; İslamla, Kuranla kurtulma meselesidir…

YAZARIN DİĞER YAZILARI