Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Mümin ve Batının Demokrasi Anlayışı

07 Temmuz 2013 - 23:13 Yorum: 3

İşin zor tarafı demokrat olmak, demokrasiye geçmiş olmak değil; her halükârda demokrat olarak kalmak ve şartlar aleyhine olma pahasına rağmen demokrasiye sahip çıkmaktır.

Her ne kadar kimilerince “Müslüman demokrat olabilir mi?” “İslam ile demokrasi uyuşabilir mi?” gibi tartışmalar yapılsa da gerçek demokrasi müminin bağında, ikliminde açabilir ancak.

“Lekum dinikum veliyeddin” ilahi vahyinden beslenmeyenlerin zaman zaman demokrat olması, demokrat görünmesi söz konusu olsa da onlar asla gerçek anlamda demokrat olamazlar, demokrat kalamazlar.

Batı hiçbir zaman demokrat olmamıştır, olamaz da…

Çünkü Batı’nın felsefesi “bireyselcilik”, “ben” “dünya” “haz” “sömürü” “kuvvet” “güç” merkezlidir.

“Ben” merkezli felsefede kendi yumurtasını pişirmek için komşusunun evini ateşe vermekte bir behis yoktur.

“Güç” merkezli felsefe de başkasının hak ve hukukuna riayet yoktur, olamaz.

Hak ve hukuk ancak “ben” ve “ben” gibi olanlar için söz konusudur.

Oysa vahyin pınarından beslenenlerin temel felsefesi “isâr” fedakârlık” “adalet” “kul hakkına riâyet” “yaratılanı yaratandan ötürü sevme” “farklı dil, din, ırk, renk… gibi farklılıkların yaratıcının varlığının, kadir ve kudretinin birer delili” olarak görme vardır.

Bakmayın bu gün çoğu zaman kendi kitap ve değerlerine yabancı; Batıyı kıble edinen biz gafil Müslümanların haline…

Kuran’ı kendine kıble edinen müminden bahsediyorum ben…

Ve bakmayın bu gün demokrasi havarileri geçinen Batı ve onun sözde bizdeki taklitçilerine…

Onların demokrasi sevdaları, anlayışları; güç kendilerinden, şartlar lehlerine olduğu yere kadardır.

“Kişi kişinin kurdudur” “hak kuvvettedir” “hedefe varan her yol mübahtır” “ırk, dil, din, soy, mülkiyet…vb. ayrımcılık ve imtiyazlar”… gibi bol küfür, haset, nifâk, adavet, kin, nefret, sömürü, yağma, zulüm içerikli felsefeden beslenenlerin demokrasi, çağdaşlık, hümanist vb. cicili bicili kelime ve kavramları dillerinde vird-i zebun ettiklerine siz bakmayınız…

Kişi ne yerse odur… Testi de ne varsa dışa da o sızıyor…

Sözde medeni, batılı devletlerin ve onların yerli uzantısı olan sözde laik, çağdaş geçinenlerin, aydınların(!) Mısır’daki darbe karşısındaki ve bir ayı aşkın yurt içindeki darbe provaları karşısındaki söylem ve eylemleri iki yüzlülüğün değil bin yüzlülüğün emaresi değil de nedir sizce?

“Sandık her şey değildir?” Toplumun yüzde ellisi deyip, toplumun % 1, 2 dahi olmayanların taleplerini iktidara dayatması ne oluyor acaba?

En büyük yalan ve aldatmalar genelde istatistik bilgi ve rakamlarla yapılır maalesef…

Yıllar yılı bu ülkenin % 99’u Müslüman lakırtısıyla avunup durmadık mı?

% 99 müslüman olan bir ülkede Allah, Peygamber demek suç olmadı mı?

İnsanlar mabetlerden, mukaddesattan, kitaptan, örfünden uzaklaştırılmadı mı?

Bunları kim yaptı?

Elbette bunları % 99’u oluşturan ehli vicdan sahibi müslüman halk, Ehl-i Kitap, Kürt, Türk, Alevi, Sünni… vatandaşlarımız yapmadı?

Geriye kalan % 1 yaptı.

O % 1’ler kim?

Bu ülkenin yegâne sahibi kendileri olduğunu ve ülkeyi kendi çiftliği olarak gören bir avuç zevat…

Adı Ahmet, Hasan, Ali, Veli olmalarının bir manası var mı ki?

“Yahu protesto eylemlerinde bulunan bu insanlar bir karıncayı dahi ezmeyen, ezemeyecek masum, yufka yürekli hümanist gencecik fidanlar iken nasıl olur da bunlara karşı polis orantısız güç kullanır” derlerken aylardır siftah yapamayan esnafın, vergilerimizle alınan yakılıp yıkılan kamu araçlarının, zarar gören özel mülkiyetin, kırılan kalplerin, hakaret gören annelerin, devlet büyüklerimizin, kamu görevlilerin, kendisi gibi düşünmeyenlerin, rahmet-i rahmana intikal etmişlerin arkasında jilatinleri dahi açılmamış yağdırılan küfürlerin, vergilerimizle yapılan kaldırımların sökülmesini, heba olunan milli sermayemizin ve hepsinde öte gönüllerde, ruhlarda oluşturulan negatif duyguların bir karınca kadar değerinin olmadığını mı ifade etmek isterler acaba…

Birazcık utanma… haya… İnsaf… Akl-ı Selim…

Velhasıl-ı kelam batı ve batı felsefesinde beslenenlerin demokrasi anlayışları sadece dünya eksenli, ben eksenli, çıkar, ego, şehvet, lezzet, haz eksenli ve hak elde etmeye endeksli oluğundan özürlüdür, eksiktir.

Müminin demokrasi anlayışının arkasında adalet vardır, hak vardır, hakkaniyet vardır, isâr vardır.

Yaratıcı hakkına, kul hakkına, kamu hakkına riayet vardır, sorumluluğunu bilme vardır.

Hak’tan ve halk’tan utanma vardır.

Hak arayışında olan insan evvela rabbine, kendine, topluma karşı kendi sorumluluğunu bilmelidir.

Tek başına ve başka bir kimseye zarar dokunmaksızın işlediğimiz bir günahın affı tövbe istiğfâr ile temizlenebilinir ancak topluluğa karşı işlediğimiz suç ve günahların affı ise yetkili makamlarca verilen ceza ile temizlenmediği müddetçe adalet kavramı ölümcül darbe almış demektir.

Adaletin ölümcül darbe aldığı yerde ise çakallar, tilkiler aslan kesilir; ayaklar baş olur, sapla saman karışır…

Böyle zamanlarda darbeler insanlığın, toplumun kaderi; çakalların da can simidi olur.

Demokrasi, humanistlik, medeni, aydın… gibi kelime ve kavramlar avı tuzağa düşürmek için kapana yerleştirilmiş yem olur…

Ve böyle zamanlarda annelerinin, büyüklerinin elinden öpmeyenler, darbecilerin alınlarından öperler…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI