Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Okurumun sorularına dair

27 Mayıs 2010 - 02:15 Yorum: 6

OKURUMUN SORULARINA DAİR

“Mürşidi Kâmil Şeyh Ali Kara Efendi” başlıklı yazıma “Mehmet” rumuzuyla (veya gerçek ismi olabilir bilemiyorum) değerli bir okurum bir yorum yapmışlar. Bu okurumu tanımıyorum ancak hassasiyetlerinden ve dikkatli bir okur olduğundan dolayı teşekkür ediyorum zat-ı âlilerine…

Neden sadece Şeyh Ali Kara Efendi için “Mürşidi Kamil” dediğimi; diğer isimlerini zikrettiğim bazı zatlar için bu vasfı neden kullanmadığımı sorguluyor…

Birçok basın kuruluşuna ve basın mensuplarına iletilen davetiye bana da ulaştı. Bir arkadaşımla o davete icabet ettim. Davete katılmış olmaktan yola koyularak gözlem ve düşüncelerimi aktardım. Davette Şeyh Ali Kara Efendi Hazretleri için bu unvan kullanılmıştı. Bendeniz de aynı şekilde hazreti yâd etmeyi uygun gördüm. Benim şeyh-mürid bağlamında bir intisabım yoktur hazrete… Bu belki bizim eksikliğimiz... Ancak ben şuna inanırım ve şunu takdir ederim.  Her müridin, muhibbin kendi şeyhini, üstadını, hocasını en büyük mürşidi kâmil görmeye hakkı vardır; ancak sadece benim şeyhim, hocam en büyüktür, kargadan başka kuş tanımam nevinde demeye ise kimsenin hakkı yoktur…

“En”ler ve “daha”lar gibi üstünlük ifade eden yaklaşım bizler içindir. Yoksa o hazretlerin kendi aralarında olan bir kavga veyahut kendilerini büyük görme, gösterme sevdası, kavgası söz konusu değildir. Hani çocukluğumuzda kendi arkadaşlarımıza çaka atarken “benim babam seni babanı döver, benim babam senin babandan güçlüdür” gibi sözler söylerdik. Bizim gözümüzde babamızdan daha büyük, güçlü kimse yoktu. Bizler babamıza, abimize olan güveni böyle ifade ederken; babalarımız, ağabeylerimiz biz böyle diyoruz diye bir güç gösterme yarışına girmezlerdi, kavga etmezlerdi…

 Bu bizim dünyamızdaki bir tahayyüldü. Ne zaman rüşte kavuştuk, bu gibi sözleri söylemez olduk… Bizim babamıza, abimize olan güvenimizi kaybettiğimiz için bu sözleri terk etmedik; herkesin babasının, abisinin kendi indinden çok değerli ve kıymetli olduğunun hakikatini kavradığımızdan ve bu tür sözlerin çocukça sözler olduğunu fark ettiğimizden dolayı bu sözleri söylemez olduk…

Aynen öyle de hak dostları için kendi aralarında böyle bir bahis söz konusu değil, bizim onlara olan sevgi ve muhabbetimizin, güvenimizin çocukça masum duygular ve güzelim kelimelerle ifadesidir bu unvanlar…

Hem bizim övgü ve yermemizle onların Hak katından dereceleri azalmaz ve çoğalmaz. Ancak Hak dostlarına saygı ve hürmet dinimizin de, örfümüzün de gereğidir… İltifat, saygı ve edepten kusur etmemekle bir şey kaybetmez aksine çok şey kazanırız ancak yermek ve küstahlıkla, saygısızlık ve düşmanlık etmekle çok şey kaybederiz…

Okuyucum “mürşidi kâmiller o kadar çoğaldı ki, ortay çıkan o kadar mürşid var ki, hangisi gerçek mürşid olduğunu nerden bileceğiz?” diye soruyor…

Doğru, zamanımızda sapla samanın çokça karışığı bir hakikat… Ama elimizde Kuran ve Sünnet gibi iki mihenk var… Kuran ve sünnetten en küçük bir inhirafta bulunan hiç kimse mürşid olamaz… Havada uçsa da, su da yürüse de… vesaire… vesaire… Çünkü şeriatsız tarikat batıldır…  Batıl da öyle bir şeydir ki en küçük bir bâtıl şey, nice iyilikleri kirletir. Merkezden az bir inhiraf büyük sapmalara kapı açar… Aynen suya damlatılan bir damla necasetin suyu kirletmesi gibi…

“Hakiki mürşid kimdir” sorusuna? Bu gün her ne kadar ahirzaman da yaşıyoruz desek de hamd olsun bir mürşid değil binlerce mürşid vardır çevremizde… Kişiye Allah"ı hatırlatan herkes bir mürşittir. Huzuruna vardığında sana Allah"ı hatırlatan her şey senin mürşidindir… Bir hak dostu der ki “beni bir kedi irşad etti. Benim mürşidim bir kedidir” der. “Nasıl olur” dediklerinde o der ki “ben bir kedi gördüm (af buyurun) bir fareyi kovalıyordu. Fare deliğine girdi. Kedi o deliğin önünde sabırla bekledi avının çıkmasını bekledi ve avı çıkınca da yakaladı onu. Ve ben onu görünce “bende hakkın kapısında böyle sabırla beklesem mutlaka istediğime nail olacağımı, hakkın rızasını kazanacağımı düşündüm ve öyle yaptım. Hakkın kapısında bir an olsun ayrılmadım…” der.

Hani derler ya “Görenedir görene, köre nedir köre ne?

 “Hangi Gazali"yi ifade etmek istediğime dair soruya gelince Ebu Hamid el Gazali"yi ima etmek istedim. Ama bunlar birer örnekti. Kişiye Allah"ı hatırlatanlara mürşidi kâmil gözüyle bakılınca böyle zatların her birinin ismini saymak ne mümkün… Ben ilk anda zihnime damlayan birkaç isme yer verdim sadece… Yoksa hepsini saymaya ve yazmaya benim ne ilmim ne bilgim, ne de kudretim var…

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin soyadını “Tuna” diye yanlış yazmama ve Menzil Şeyhinin esamesini okumayışıma gelince, Efendim onu da cahilliğime ve dikkatsizliğime bağışlayınız lütfen…

YAZARIN DİĞER YAZILARI