Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Ama Acıtmıyor ki

30 Ekim 2015 - 11:28 Yorum: 3

Basın, her şeyden önce bir kamu hizmetidir.

Halkı, okurunu, hitap ettiği toplumu kendi penceresinden bilgilendirmek, olup bitenlerden haberdar etmek zorundadır.

Bilgi almak ise her bireyin en doğal hakkıdır.

Basın bir cihetle tarihe şahitlik etmek ve tarihe not düşmektir.

Haber yapan her bir muhabir, şahit olduğu olayları; yorum yapan her bir yazar ise haberdar olduğu olaylara bakışını tarihe not etmiş oluyor demektir.

Basını, haber almayı yargılamak ve yasaklamak, islam’ın ve Evrensel İnsan Haklarının koruma altına aldığın en temek haklardan biri olan düşünce ve fikir özgürlüğüne vurulan bir darbedir.

Basın demokrasi ile yönetilen ülkelerde devlete, yönetenlere, iktidara, güçlüye karşı yönetilenlerin, halkın, zayıfın hakkını savunan ve halk adına yönetenleri denetleyen demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarından biridir.

Basın, iktidarlara güzelleme yapan, iktidarların, güçlülerin kapılarından sadık, vefalı boynu tasmalı uysal bir köpek değil; aksine böyle bir beklentide olanlar için enselerinden her zaman nefesini hissettikleri bir denetleyicidir.

Basın bir cemiyetin aynasıdır.

İdeolojisi, çizgisi, zihniyeti ne olursa olsun her bir basın toplumun, cemiyetin bir parçasına, bir yanına, bir bölgesine, bir uzvuna, bir yarasına, bir kederine tutulmuş bir aynadır.

Elbet tek bir aynada toplumun hepsi, cemiyetin bütün yara ve kederleri yansımaz, yansıtılmaz, yansıtılamaz.

Ve yine her ayna her zaman herkesin istediği şekilde bir renkte, bir biçimde, temizlikte olmaz, olamaz.

Ama ne olursa olsun kendini bilen, aklını kullanan kişiler, iktidarlar için keyfiyeti ve mahiyeti, niyeti ne olursa olsun her bir ayna; idare ettiği toplumun nabzını ölçmek, onlardan haberdar olmak ve onları düzeltmek ve tedavi etmek, mutlu etmek, kazanmak için önemli bir iletişim aracıdır.

Akıllı liderler, idareciler, ,iktidarlar aynaya yansıyan -velev ki kendilerinin hoşuna gitmeyen nahoş görüntüler de olsa- ancak toplumda var olan o kederleri, hastalıkları, problemleri izale yoluna giderler.

Kendini bilmeyen, toplumu düşünmeyen, kendinden başka bir güç ve kuvveti tanımayan “Ayna ayna söyle bana dünyada var mı benden güzeli?  Benden başka kimse var mı?” psikolojine kendini kaptırmış, egosunun altında ezilen iktidarlar, güçler, kişiler ise aynaya yansıyan içtimai hastalıkları düzelteceğine ve onları tedavi edeceğine, muhasebesini yapacağına, empati yapacağına, aynaya düşman kesilirler, kendi hata ve kusurlarının faturasını aynaya keserler; kin ve nefretle aynayı yere çalıp hakikati/hataları yüzlerine söyleyen aynayı tuz buz ederler.

Aynanın kırılması, dertlerin, kederin, problemlerin bitmesi anlamına gelmiyor bilakis devekuşu misali başını kuma sokmakla bütün vücut saklanılmıyor.

Güneşe karşı gözlerini yummanın güneşi yok etmediği gibi…

Sadece kendini karanlığa gömmüş oluyorlar…

Bir ülkede basın yayın organına müdahale etmek o ülkede düşünce sahibi her ferde karşı işlenen fikrî bir tecavüzdür.

Bir Tv’nin yayın odasını basmak, bireyin yatak odasını basmak gibidir.

Her dönemde ve her cemiyette azda olsa böyle gözü dönmüş tecavüzcüler görülmüştür. Bunu çok yadırgamıyorum.

Ama beni endişelendiren “tecavüzcüsüne aşık”ların varlığı…

Ve daha da şaşırtan tecavüzcünün hanesindeki “Dini: İslam’dır” ibaresini referans alıp tecavüzcüne gönülden kendisini sunan sözde kimi İslamcıların(!), muhafazakârların(!), nurcuların(!)… kendinden geçmişçesine vect halet-i ruhiyesi içinde tebessümle “Ama Acıtmıyor ki” pişkinlikleri… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI