Maalesef bir deprem acısı daha yaşıyoruz yüreklerimizde. Dün saat:13:41’de Van’da meydana gelen depremi ben şehirlerarası bir yolda haber aldım. Yolculuk yaptığım otobüs de Van’a gidiyordu. Kaptan şoförümüz de dahil otobüsteki bir çok insan aynı anda Van’daki yakınlarını aramaya başladılar. Kimine ulaşabildiler, kimine ulaşamadılar. Ulaşabildiklerinin sağlık haberleriyle biraz rahatlayanlar, ulaşamadıkları yakınları için endişe duymaya başladılar. Ben Malatya’da indiğim zaman bu endişeleri halen devam ediyordu. Çünkü hala telefonla ulaşamamışlardı yakınlarına. Otobüsün koltuk arkalarındaki televizyonların hemen tamamında yolcular deprem haberlerini veren kanalları zaplayıp duruyorlardı. Ben de bu haberleri seyrettikçe ve dinledikçe yüreğim burkuluyor bazen göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Orada insanlar ölüp, enkaz altında sağ olanlar çok acil yardım beklerken biz otobüste 90 km.’yi geçmeyen bir hızla ilerledikçe uçmak ve o anda orada olmayı ve yardım edebilmeyi istiyordum. Fakat yababileceğimiz bir şey yoktu. Eminim ülke insanımızın tamamı benimle aynı ve benzer duygular yaşamışlardır ve halen de yaşamaya devam ediyorlardır. Allah ölenlerimize rahmet etsin, yaralılara acil şifalar versin. Depremzede tüm kardeşlerimize de sabır ve metanetler ihsan etsin. Bu ne felakettir Yarabbi. Japonlar çok daha sık bu felaketleri yaşarlarken hiçbir şey olmuyor, bizde taş üstünde taş kalmıyor. Üstelik ülkemiz deprem ülkesi olduğu halde. Neden? Neden bu acıları biz sık sık yaşıyoruz depremler yüzünden. Çok daha şiddetlileri ile sarsılan bir çok deprem ülkesine oranla bizde neden böyle. Malumu söylemeye gerek yok. Herkes biliyor.
Bakıyorsunuz aynı sokak veya mahalledeki bitişik veya yakın binalardan biri sapasağlam ayakta, diğeri yerle bir. Sabah haberlerinde arama-kurtarma ekiplerinden birinin ekip sorumlusu bir binadan bahsederken, binanın betonunun ne kadar adi bir malzemeye sahip olduğunu, demirlerinin çok az kullanılmış olduğunu ve bu sonucun o bina için kaçınılmaz olduğundan bahsediyordu. Bir çok özel ve kamu binası da eminim aynı durumdadır. Zaten yine haberlerde orada yapılan binaların maalesef nasıl kötü bir yapılaşma şeklinde yapılmış olduğundan bahsediyordu. Anlaşılan o ki birileri az masrafla çok paralar kazanmış bu binalar üzerinden. Acaba bu binaları yapanların yürekleri bu depremle sarsılmış mıdır birazcık olsun. Hiç zannetmiyorum. Çünkü bu binaları bu şekilde bilerek yapanların yürekleri katılaşmış olsa gerek. Değil 7,2’lik deprem, 17,2’lik bir deprem de olsa bilerek bu çürük binaları bu şekilde yapanların yürekleri etkilenmez. Kulağından giren deprem haberi eminim kalbine bir yol da bulamaz. Yani bir kulağından girer bir kulağından çıkar.
Peki Devlet’in sorumluluğu nedir burada. Devlet dediğimiz tüzel kişiliği de insanlar oluşturmuyor mu? Aynı şiddette Allah vermesin bir depremin Malatya’da da olduğunu düşünmek istemiyorum. Ama yetkililer diyor ki; depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Tamam öğrenelim o zaman. Malatya’da yerin dibini bekleyen bekçilerimiz yok. Yine söylüyorum Allah vermesin Malatya’da şiddetli bir deprem olsa kaç bina sağlam kalır acaba.
Son 10-15 yıldır yapılan binalar ilgili yapı mevzuatlarına uygun yapılmaya çalışılıyor. Ya daha öncesinde yapılanlar. Acaba bunlardan kaçı Deprem’e ne derece dayanıklı? Mevcut bu çürük binalar için ne yapılıyor? Veya bir şeyler yapılıyor mu acaba? Bence kat mülkiyetli binalarda yöneticiler, müstakil binalarda ise mülk sahipleri binalarının şiddetli bir depreme dayanıklılığını bir şekilde inceletmeli ve varsa bir sorun tedbirini almalılar. Yoksa bizlerin de aynı acıları burada yani Malatya’ya yaşamayacağımızın garantisini kimse veremez.
Yetkililere sesleniyorum. Sizler acaba bu konuda üzerinize düşen görevleri yerine getiriyor musunuz? Bir vatandaş olarak bunu sormaya hakkım olduğunu düşünüyorum. Yine Cumhuriyet Savcılarına sesleniyorum. Yıkılmayan ve sapasağlam binaların yanı başında olup un ufak olmuş binaların inşasındaki sorumluluğu bulunan kişilerden millet adına hesap sorma görevini kanun size vermiş. Ne olur duyarsız kalmayın. Birilerinin şikayet etmesini beklemeyin. Re’sen soruşturma yetkinizi kullanın. Şikayete gerek yok. Ve diğer yereldeki devlet görevlileri ile mahalli idareciler. Sizleri de göreve çağırıyorum. Biliyorum benim göreve çağırma gibi bir yetkim yok. Ama Millet’in var. Bu deprem tek başına zaten göreve çağrıdır. O zaman hepimiz görev başına. Biz ne yapabiliriz diye düşünelim. Benim ilk aklıma gelen en kısa sürede bir arama kurtarma kursuna gidip eğitim almak ve potansiyel bir yardım ekibinde yer almak. Daha yapabilecek bir çok şey var. Ama herkes kendi gücü nispetinde. Bir çok acil yardım dernekleri var. Yine bir çok acil yardıma ilişkin kurum ve kuruluşlar var. Bizler de bu işin neresinde olabiliriz diye düşünmeliyiz.
Deprem bir gerçek. Yaşayan bilir. Biz bilemeyiz. Ancak yaşarsak bilebiliriz. Allah yaşatmasın böyle acılar. Kendimize gelelim. Özellikle doğu illeri olarak geri kalmışlığımızın sebeplerini bulmaya çalışalım, çözümler üretelim. Biraz bilinçlenelim. Okuyalım, öğrenelim. Dünya nereye gidiyor. Hangi milletler neler yapıyor. İyi işlerde yarışa girelim. Kötülükleri ise engelleyelim. Gücümüz yettiği kadar. Afrika ülkeleri gibi sömürülmeyelim. Kaynaklarımıza sahip çıkalım. Çalışalım, üretelim. Elimizden geldiğince de iyilik yapmaya gayret edelim. Kötülüklerin önünde duralım. Dünyanın ancak bu şekilde daha yaşanabilir bir yer olabileceğini düşünüyorum. Nemelazım dersek denize düştüğümüzde yılana sarılırız. Ne denize düşelim ne yılana sarılalım. Hep doğruya sarılalım. Tabi doğru görecelidir malum. Birine göre doğru olan, diğerine göre yanlış. En azından niyetimiz doğru ve dürüst bir insan olmak olsun. Ancak böylelikle güzel hedeflere ulaşabiliriz.