Malum. Basından takip edip haberdar olduğumuz bilgilere göre Ergenekon Terör Örgütü Soruşturması nihayet Malatya Zirve Yayınevi Cinayeti’ne ulaştı. Daha da nereye kadar gider Allah bilir. Ben şunu biliyorum; 21.yüzyıl Türkiyesi’nde başta ülke insanımız olmak üzere tüm dünya insanları, arzulanan, huzur dolu bir dünyaya kavuşacaklardır inşallah.
Peki kainatın ömrünü tamamlamasına az bir zaman kalmışken bizler ne kadar daha yaşayacağımızı bilmeden, kalan ömrümüzü ebedi saadet için ne şekilde geçirmekteyiz. Zira; biz Müslümanlar başta olmak üzere, Hristiyanlar ve Yahudiler’in çok iyi bildiği bir şey var. Fani dünya hayatının sonrasında, taa Adem’den, kıyamet günü vefat edecek son insana kadar, Allah’ın dilediği kişiler hariç, bütün insanlar dünya hayatında yapıp ettiklerinden hesaba çekilmek üzere hesaba çekileceklerdir.
Biz Müslümanlar, nereye gidiyoruz. Avrupa, Amerika,Afrika ve Avustralya ile Asya-Avrupa-Afrika üçgeninin tam ortasında yer alan ülkemizde yaşayan insanlar! NEREYE GİDİYORUZ. Bir bakalım; en fazla 100 yıl önce dünyada yaşayan insanların hiç biri bedenen aramızda yok artık. En fazla 100 yıl sonra da şu an dünyada yaşayan insanların hiç birisi dünyada yaşıyor olmayacak. Dünya hayatında insanlık tarihinin başlayışı bilimsel olarak en fazla 10.000 yıl kadar eskiye götürülebilmiştir. Adem’in Havva annemiz ile beraber en fazla 10.000 yıl önce Cennet’ten dünyaya gönderildiğini kabul edersek demek ki dünya, sanki bir misafirhane görevi görmüş. Hiçbirimiz bu dünyada kalıcı değiliz.
Biz insanlar, bu dünyaya bir iş için gönderildik. Yaradılışımıza bakalım. Ruhlar alemini hatırlayamıyoruz. Hatırladığımız şey, 1-2 yaşlarından sonraki dünya hayatımız. Bu yaşa kadar Allah bizleri yaşattı. Şehir Mezarlığı’na gidelim, Malatya nüfusunun nasıl da oraya her gün 2’şer 3’er aktarıldığına bir bakalım. İBRET ALALIM. Bir gün bizim de cenaze namazımız kılınacak.
Peygamberleri bile tanımadan ölen kişi için “falan evladı falan öldü” diye kendilerine haber gelir gelmez SORGU için zengin, fakir, bürokrat, işçi, memur, asker, polis, doktor, avukat demeden bedeni ölmüş fakat ruhu diri olan kişiye “RABBİN KİM?” diye ilk soru sorulduğunda acaba kaçımız “BENİM RABBİM, BÜTÜN KAİNATIN, ÖLÜMÜN VE YAŞAMIN, CENNET VE CEHENNEMİN, ARŞIN, KÜRSİNİN, LEVHİ MAHFUZUN, ZAMANIN VE MEKANIN RABBİ, EZELİ VE EBEDİ OLAN, HER ZAMAN HER ŞEYİ YERİN YEDİ KAT DİBİNDE DE OLSA HAKKIYLA GÖREN VE DUYAN, AFFEDİCİ, AZABI ŞİDDETLİ, DÜNYADA BÜTÜN İNSANLARA, AHİRETTE İSE SADECE KENDİSİNE İNANANLARA NİMETLERİNİ SUNACAK OLAN, BÜTÜN GÜZZELLİKLERİN RABBİ VE KENDİSİ EN GÜZEL, EN LATİF, EN MUKTEDİR OLAN ALLAH’TIR.” diyebileceğiz.
Demek ki; gerçekleri görebilmek için öncelikle Allah’a, meleklere, kitaplara (yani Kur’an’a, tahrif edilmemiş hali bildiğimiz kadarıyla bulunmayan İncil ve yine tahrif edilmemiş hali ile Tevrat), peygamberlere, kıyamet günüyle ebedi ahiret hayatına ve Allah’ın dünya ile beraber bütün mahlukat ve insanlar için kararlaştırıp Levhi Mahfuza yazdırdığı zaman ve mekan bağlantılı kadere inanmamız ve başımıza gelen olumsuz şeylerin kendi yapıp ettiklerimizin neticesi, yine sonsuz nimetlerini hizmetimize sunanın Allah olduğunu, öyle veya böyle kabul etmemiz gerekiyor. Tabii isteyen inanır, isteyen inanmaz. Herkes seçimini yapmakta serbesttir. Sorumluluğu ise kendisine aittir. Biz Müslümanlar; “Hz.Muhammed (S.A.V.) efendimizin yolunu takip ediyoruz” diyorsak kimsenin inancına müdahale etmeye hakkımız yoktur. Herkesin dini kendisinedir. Laiklik İlkesi gereği; herkes dini veya dini olmayan inancını başkalarına anlatma hakkına sahiptir. Gerçekler ve doğrular ancak böyle ortaya çıkartılabilir.
İnsanlar, doğruları, kendi aralarında konuşarak bulabilirler. Kimsenin, insanların konuşmasına engel olmaya hakkı yoktur. Fakat iş, konuşma değil kavga, terör ve anarşiye dönüşürse o zaman Devlet , Alevi-Sunni-Bektaşi v.s., Türk-Kürt-Arap v.s., Müslüman-Hristiyan-Yahudi v.s veya dinsiz diye bir ayrım yapmadan kavga, terör ve anarşinin önlemini almak ve Allah korusun iş çığrından çıkmışsa suçluları ve suç delillerini tespit ederek cezalandırmak zorundadır. Bu, öyle bir durumda, zarar gören, mağdur ve mazlum olanlar için bir haktır. Sevgi dolu, Kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlanmış insanların bir arada yaşadığı bir dünya dileğiyle.