Geçen gün Zaman Gazetesi’nde bir haber okudum. Sayın Başbakanımız’ın Suriye ziyareti sırasında bir Suriye Vatandaşı, Başbakanımız’a bir çek vermiş. Bu çek 1909 yılına ait Osmanlı çeki imiş. O zamanlar devlet zor durumda olduğu için çekin sahibi, parasını tahsil etmemiş. Çek, sahibinin elinde kalmış. Ölmeden önce vasiyet etmiş: “Ben öldükten 100 yıl sonra gerçek sahibine verin” diye. Ölen kişinin torunlarından biri, çeki 100 yıldır muhafaza ettikten sonra Suriye ziyaretine giden Sayın Başbakanımız’a bizzat elden vermiş.
Bu haberin doğru olduğuna ben inanıyorum. Tabii benim Arap kardeşlerim 100 yıldır ellerinde bekleyen çeki sadece bir Osmanlı Hatırası olarak saklamamış ise. Olur ya.
Peki bunu vasiyet eden kişi bunu nasıl bilmiş olabilir. Benim aklıma bu kişinin, Allah’ın kitabını ve peygamber (S.A.V) efendimizin sünnetini çok okumuş, öğrenmiş ve hayatına tatbik etmiş bir kişi ve bundan dolayı Allah’ın çok sevdiği bir insan olabileceği geliyor. Bu insanların feraseti öyle gelişmiştir ki; kendileri öldükten sonra 100 yıl sonrasını bile görebilirler. Bir de bunun dışında yani ferasetin dışında Allah’ın özel öğretmesi vardır ki; bu çok okumayla kazanılabilecek bir şey değildir. Allah o kişiye, bir hikmetten dolayı bir şey öğretmek istedi mi ne kitaba gerek kalır ne okumaya. Kalplere ve beyinlere hükmeden Allah “Ol” dediği an, öğretilecek şey o insana öğretilmiş olur. Bu, direk Allah’ın öğretmesidir. Bunu aslında bütün insanlar az veya çok yaşarlar. Çünkü bizi yaratan, tıpkı bizim bilgisayarlarımıza veri yüklediğimiz gibi, yarattığı insana bilgi yüklemektedir. Bunu da yaşattığı hayat boyu yapmaktadır. Fakat insan daha sonra tam donanımlı bir mükemmel mahluk olduğu halde, bu kez yapıp ettiklerinden sorumlu olduğu yaşa geldikten sonra edindiği bütün bilgi ve birikimini iyi işlerde veya kötü işlerde kullanmaya başlar. İyi işlerde kullanmaya başlayan ve devam eden kişinin feraseti gelişir, kötü işlerde kullanan ise günden güne körelmeye başlar. Körlüğü öyle artar ki artık hiçbir şey göremez hale gelir. Diğeri ise geliştikçe gelişir. Bunun misali Hacı Murat marka bir otomobil ile son model ve üstün özellikleri olan iki otomobilin farlarının, önlerini ne kadar aydınlattıkları kadardır.
Sayın Başbakanımız: “Çıraklık ve kalfalık dönemim bitti, şimdi ustalık dönemim başladı” dedi. Bazı siyasi parti liderlerimiz ise, hizmet üretenlerin hizmetlerini durdurmalarını istiyorlar. Üstelik bunu söyleyen parti liderinin eski başkanı, o zamanlar hizmet üreten lider için; “Ona iftira edenler büyük bir gaflet içerisindedirler. O, hepimizin kalplerinde olması gereken yerdedir” demiş olduğu halde.
Bir tarafta Millete hizmeti kendine şiar edinmiş bir Başbakan, diğer tarafta ise hizmetlerin önünü tıkamak isteyen bazı liderler. Siz hangisini tercih edersiniz. Ben, hizmet etmeyi kendine şiar edinmiş Başbakanımızın durmadan yoluna devam etmesini tercih ederim. Öyleyse bizlerin de, bizlere hizmet etmekte olan ve hizmetlerine devam etmek isteyen Başbakanımıza gereken desteği vermemiz gerekmektedir diye düşünüyorum.
Bir vatandaş olarak benim düşüncelerim bunlar. Siz ne dersiniz. Tamam mı devam mı? Ben sonuna kadar “DEVAM” diyorum. Millet olarak bizim önümüze sıra dağlar gibi engeller çıkarmak isteyenler uğraşadursunlar. Bu kervan öyle veya böyle yürüyecektir. Bence bu Allah’ın takdiridir. O “OL” der ve olmak istediği şey hemen oluverir. Binlerce yetim ve öksüz, binlerce yaşlı, binlerce engelli, binlerce mağdur ve mazlum, milyonlarca çocuk ve genç, milyonlarca yetişkin, vel hasılı kelam; MİLLET olarak HEPİMİZ İÇİN, bizler de “DURMAK YOK YOLA DEVAM DİYECEĞİZ.” Sevgi ve saygılarımla.