Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Müslümanları yitiği

01 Şubat 2016 - 05:15 Yorum: 6

Günümüz müslümanları maalesef kaybettikleri yetiğin farkında değiller.

Kaybettikleri yitiğin farkında olmadıkları için de neyi aramaları gerektiklerinin bilincinden değildirler.

Peşine düştükleri her bir şey de -velev ki elde etseler de- dertlerine derman ol(a)mamaktadır.

İnanan bir mümin için en önemli mesele: Özgürlük, Kul hakkı, adalettir.

Özgürlüğün olmadığı yerde dinden mahsetmek ne mümkün …

Zira din adına istibdatın hakim olduğu yerde, kâfir münafık olur; o da kâfirden daha tehlikelidir.

Küfür altındaki bir istibdatı din adına yapılan bir istibdata/menfaate tercih ederim.

Zira küfür adına istibdatın hakim olduğu yerde imanın kalblerde daha çok sağlam bir şekilde makes bulduğuna tarihi bir gerçektir.

Zira güneşe karşı gözlerini kapayan sadece kendisine gece etmiş olur.

Din de asl olan özgürlüktür ve bunun içindir ki dinde zorlama olmadığını beyan eder kutsi beyan...

Cemiyetin, insanların, evlatlarımızın… iyiliğini istemek ve onları iyiliğe teşfik etmek güzeldir.

Güzelliklerin gerçekleşmesi, menfaatlerin sağlanması adına dahi olsa onlara baskı yapıp tercih hakkı tanımamak, onların irade ve özgürlüğüne engel olmaya hakkımız yoktur.

Zira hakların ihlal edildiği; özgürlüğün kısıtlandığı bir kalp ve beyin de inançtan, imandan, ahlaktan bahsetmek; inancın, dinin bizzatihi kendisine saygısızlıktır.

Özgürlükten yoksun, iradenin hakkını vermeden cebri bir inanca, davranışa, eyleme yönlendirilen insan ve cemiyetlerin tavır ve davranışları, ibadetleri, “ahlakî”likten uzak olduğundan birer şaplon olmaktan öteye geçmeyecektir.

İstibdatın hakim olduğu; menfaat-çıkar çatışmasının yaşandığı, “bal tutan parmağını yalar” felsefesinin hakim olduğu; “dinin” en geçerli akçe, rüşvet olduğu fert  ve cemiyetler;  musallat olduğu bünyeyi bir kanser gibi içten içe yiyip bitiren manevi virüslerin en şerlisi “münafık” virüsünün neşr-û nema bulmasına  uygun en mümbit iklimdir.

Oysa ki; gerçek ahlak, meziyet, güzellik, din “özgürlük” yamaçlarından açar.

Fert ve toplumun karakter, şahsiyet inşası da bu iklimde gerçekleşir.

Farklılıkların rahmet oluğu, her bir farklılığın Yüce yaratıcın varlığının kudretinin tecellisine dair birer ayet olunduğu hakikati bu iklimde hakka-l yakîn görünür, okunur.

“Birlikte yaşama sanatının” sergilendiği açık hava müzesi olunuverir.

Bu hakikatin farkında olan Bediüzzaman 1900’lı yılların başından kendisine sunulan her türlü maaşı, makamı, kendisine verilen medrese açma sözünü birer rüşvet olarak kabul görmüş, izzetle ölmeyi zilletle yaşamaya tercih etmiş ve “biz devletten ekmek değil, özgürlük istiyoruz.” demiştir.

Dikkat ederseniz çoğu zaman devlet eliyle gelen ekmek, makam, mansıp, ihsan kişilerin, kurumların, müesseselerin, cemaatlerin, tarikatların, sivil toplum örgütlerin özgürlüğüne en büyük engel teşkil etmiştir, etmektedir.

 Velev ki bu ihsan ve güzellikler din adına, iyi niyetle dahi olsa…

Özellikle günümüzde din adına ferde ve cemiyete, cemaatlere, tarikatlara, sivil toplum örgütlerine verilen maddi ve manevi imkânlar çoğu zaman kişiye, cemiyete, cemaate, tarikata verilmiş en büyük rüşvet, sus payı olabilmektedir.

Din kisvesi adına verilen göz kamaştırıcı ve kalın rüşvet örtüsü ferdi ve içtimai hayata dair nice mezalimi, nice haksızlıkları, nice hayâsızlıkları, nice çirkefleri, nice günahları, nice kul hakkını örtüveriyor.

Nicelerini kör, sağır, sersem… ediyor.

Nicelerin bir ömür boyu kazanıp didindikleri maddi ve manevi şeref ve haysiyetlerini, kazanımlarını bir çırpıda yerle bir edebiliyor…

Nice ehl-i hak ve ehl-i diyanete(!), “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın…” dedirtiyor.

Nice doymaya bilmeyen nefse  “sen çalış ben yiyeyim” dedirtiyor.

Nice elfâz-ı küfür olan kavli ve fiili ameli, imanın, dinin hakkın şiarı olarak gösterebiliyor…

 Cemiyete meleği şeytan, şeytanı melek göstertebiliyor...

Çoğu zaman kişiyi şahsiyetsiz, karaktersiz yapan; davranışlarını “ahlâkilikten” çıkarıp sıradanlaştıran/mekanikleştiren, ahlaksız yapan; onun özgürlüğünü ve iradesini göz ardı edip onun iyiliği adına dahi olsa ona bir şeyleri dayatan baskıcı ana babalar olduğu gibi toplumları, cemiyetleri ahlaklaştıran da ona dayatmada bulunan din adamları, yöneticiler, otoriteleri elinde bulunduran etkili ve yetkili makamlardır.

Fert ve cemiyet olarak günümüz Müslümanların yitikleri birer rüşvet, “ afyon” olarak kendilerine sunulan din ve dine dair zahiri, sosyal, kültürel, ekonomi…. İmkânlar/ayrıcalıklar/dayatmalar değil;  “ekmeksiz yaşarım ama özgürlüksüz asla”  felsefesinin hâkim olduğu “adalet ve hakkaniyet” üzerine inşa edilmiş”  kendisinde Yaratıcının “HAK” isminin tecelli ettiği haklara, farklılıklara saygılı özgürlüğün sağlandığı hayat tarzıdır... 

YAZARIN DİĞER YAZILARI